akışkan hayatların arasından yürürken o koca binaya doğru, titreşimlerin kulağımdaki etkisiyle denizden gelen daha da bir ürpertiyor içimi..dudaklarım çatlamış, canım yanıyor..gördüğüm bütün tabelaları okuyorum bir yandan, bir yandan da cümleler kuruyorum anlamsızca bütün dil ve görgü kurallarına inat..beynim saniyede sekiz yüz kelimeyi alıyor almasına ama hiçbirini kabul etmiyor bünye..küstah bir tavırla kusuyorum durmadan..gülüyorum birde üstüne, ağzımın kenarlarında kalmış sert sessizleri elimin tersiyle silerek..birden gözlerinin altındaki morluklar aklıma geliyor kravatının portakal rengiyle uyumlu..dokunuyorum gözlerine parmaklarımın uçlarıyla..burnu üşümüş, dudakları titrek, çiziyorum birşeyler kendimce..yavaş yavaş belirginleştiriyorum hatlarını yüzünün..yumuşaklığı, kokusu tenime bulaşıyor sinsice..ayrıntılarında, parmaklarımla boğuldukça dudaklarımın çatlakları daha bir acıtıyor canımı bembeyaz dişlerinin keskinliğiyle..tırnaklarımla kazıyarak yaralarını ıslak dudaklarımın kanayan çatlaklarından tatlı bir tebessümle bırakıyorum kendimi rüzgara..verilen sözlerin havaya kattığı o dayanılmaz kokuyu alıp götürmesin diye rüzgar, ciğerlerimize dolduruyoruz kahkahalarla..içimin ürpertisi onun titremelerinin celladı gibi çöküyor üstüne ve çığlık çığlığa akıtıyor kanını oluklardan mabede..
31 Aralık 2006
15 Aralık 2006
25 Kasım 2006
nöroşirürji notları..
bir pazar gününü acilde geçirmesi dışında hayatında hiç hastaneye gitmemiş (doğumu bile doktor kliniğinde gerçekleşmiş) bir insanın kendini burda bulması..ve burda 1 hafta kalması.. enteresan günlerdi.. gerçi henüz bitmiş değil.. hani klasik bir laf vardır : "allah eksikliğini hissettirmesin,muhtaç da etmesin".. çok duydum bu lafı bu süre içinde..
dolandım bazen.. farklı bölümler.. farklı insan manzaraları.. ayrı bir dünya.. büyük bir labirent.. sonu olmayan yollar, tüneller.. koşuşturma, bekleme, sabır, çaresizlik, heyecan, endişe, umut.. hepsi, herşey birarada..
16 Kasım 2006
31 Ekim 2006
______________________
gerekli miydi bütün bunlar..doğumgününde alınan yeşil kazağı çok sevmek gibi..
gereksiz miydi peki tüm bunlar..ağladığında gözyaşlarını omuzunla sildiğin zaman sarı tişörtün omuz kısmında beliren ıslak tuzlu siyah karışım gibi..
ne içindi peki bunlar..vücudunun yanıpta sadece ayaklarının buz kesip terlemesi gibi..
nasıldı böyle bunlar..taktığın kocaman küpenin kulağını yara yapıp tatlı tatlı kaşındırması gibi..
mumlarım eriyor ve ben hala bakıyorum..
25 Eylül 2006
...bir...
bir başlangıç mıydı bu tekrardan yoksa bitiş miydi, yeniden bi "son defa" mıydı.. karar veremiyordu.. gitmeli miydi hemen yoksa daha da uzatmalı mıydı.. bildiği bir tek şey vardı: bitmesindi.. hep bunun için değil miydi çabası..
yanlızlığıyla olan birlikteliği.. daha ne kadar vardı.. ne kadar kalmıştı.. keyifle karışık bir iç geçirmeyle uzanıp yaktı kibriti.. gül renginden bozma bardağı aldı eline ardından.. karşısında hiç bilmediği, tanımadığı biri oturuyordu yine.. ne zaman tanıyacaktı, ne zaman bilecekti artık huyunu suyunu..
yine mutfağa gitmesi gerektiğini farketti.. yavaşça kalkıp buzdolabına yöneldi.. eline ilk gelen şişeden bardağını doldurdu.. bu hafiflik hep hoşuna gidiyordu.. keşke hep böyle olsa diye geçirdi içinden.. derken gözü masanın tam onarılamamış ayağına takıldı.. ve bi kahkaha patlattı en içinden gelen.. o gece de en içlerinden gelmişti herşey, en içlerine kadar işlemişti.. en yükseklerdeyken birden en yerde buluvermişlerdi kendilerini..
koltuğa oturduğunda bu küçücük evin ne kadar büyüdüğünü ne kadar büyüttüğünü düşündü.. hep düşünüyordu.. bu evde hiç böylesine düşünmezdi ki o.. konuşurdu, konuştururdu.. monologlar, diyaloglar, kahkahalar, hıçkırıklar, kavgalar, sevişmeler.. şimdiyse hep susuyordu.. oysa ne çok söyleyecek sözü vardı.. tek kelime bile etmemişti.. durmadan içiyordu sadece.. rahatlayabilmek için.. bir bardak, bir bardak daha.. bu duvarlar hiç böylesine gözünü korkutmamış, rahatsız etmemişti onu.. şimdi değişen neydi.. aradan geçen zaman mı..
böyle olmamalıydı.. böyle hayal etmemişti o telefonu kapattıktan sonra..
12 Eylül 2006
yeter.................
bavulumu topladım gidiyorum artık.. uzatmaya gerek yok...... anlamsız cümleler kurmaya çalışarak sözcükleri yormamalıyım.. kahverengi fondaki beyaz çizgilerin kapalı olmasından yoruldum artık.. bir yerlere yürüyerek ulaşmak istiyorum.. geceleri bacaklarıma giren kramplardan bıktım.. sabahları ağzım kupkuru mutfağa koşmak gereksiz.. bütün vücudum alçıyla kaplıymış gibi dolaşmaktan bunaldım.. her tarafımı kaşındırıyor.. bu kadar yeter.. artık unutmayı öğrenmeliyim..bavulumu aldım elime.. ağzımın içine yayılan o hoş tadı düşünerek,
gidiyorum...........
3 Eylül 2006
buluşma...
bu tanıdık kokuyu özlemişti.. bütün vücudunun her santimi sarmalanırken derinlerdeki görüntüler su yüzüne çıkıverdi.. o odayı görmeyi sona saklamıştı çünkü biliyordu.. dayanamayacağını biliyordu.. ilk önce evin diğer odalarını dolaşıp dokunmalıydı, hissetmeliydi ki ayrıntıları gözden kaçırmasındı..
her şey olduğu gibi duruyordu.. sadece toz kaplamıştı her yeri ve geçen yılların o günlerin hatıralarını bulanıklaştırması gibi dokunulan her yerin parlamasıyla hatıralarda teker teker ışıldıyordu zihninde..
ilk anda giremedi o kapıdan içeri.. neler yaşamamıştı ki bu kapının ardında.. yıllar sonra buraya geleceğini hem de bu şekilde olacağını düşünebilir miydi.. elini kapıyı açmak için uzatmıştı ki duyduğu sesle heyecandan bacakları çözülmüştü.. bu ev hep bu heyecan çözülmeleriyle dolup taşmıyor muydu zaten yıllar öncesinde de..
arkasına dönüp bakamıyordu bir türlü.. kalakalmıştı kapının önünde.. ve birden o tanıdık sıcaklık belirmişti boynunda içten bir merhabayla.. nasılda özlemişti onu.. bu kadar uzun bir süre nasıl dayanmıştı onsuzluğa, sıcaksızlığına.. herşey ilk günkü gibiydi.. nasıl değişmemişti.. nasıl aynı kalabilmişti dokunuşları, öpüşleri, sevişmeleri.. kısa ayrılıklarındaki gibi birbirlerine merhabaları bile aynı olmuştu: beyazlar içinde.. hiç söze gerek yoktu zaten.. konuşmalarını sevişme anına saklamıştı.. ki bu delirtirdi onu.. onu delirttikçe o daha da delirir herşey akıl almaz bir zevk ve hızla birbirine karışırdı.. nefesler, inlemeler, çığlıklar, kahkahalar.. herşey silinirdi dünyalarından sadece bunlar ve terden bir olmuş vücutları kalırdı geriye..
19 Ağustos 2006
sevişgen sancılar...
aynı yolun yolcularıyız..ve sana neden deli demiyim ki bu sebepten ötürü..
yanımda şimdi bebek gibi yatıyor bembeyaz çarşaf içinde..biraz zifaf gecesi çekingenliği var..masum..ama kendi içinde ne kopuşlar ne delirmeler..göz kapaklarının titreşimlerinden belli..hafifçe aralıyor gözlerini..öyle sırıtıyor bana..e, hadi ne zaman başlıcaz diye..ben de bekle diyorum..seni içime kabul edebilmem için önce güzelliğini görmem gerek..görmeden yapamam ben..ilk önce bakmam, görmem, seyretmem gerek..sonra dokunmam gerek..o pürüzsüz bembeyaz tene..güneş görmemiş..koklamalıyım ardından..burun deliklerinden en ince kıvrımlara kadar ulaşmalı kokun..çarşaftan da beyaz, gelin misali..kuğu gibi..kıvrım kıvrım hatları..deli bir labirent..içinde kaybolunası..dolaşıyorsun dolaşıyorsun bir yere varamıyorsun..sürekli bir sonsuzluk..devam..devam..devam..sonu yok..döne döne..ama asla bir işkence, çıldırış değil..şu an değil..en tepelerdeki bembeyaz bakir karlar gibi..ayak basılmamış..ayak bastıkça deliriyorsun..karın ayaklarının altında çıkardığı sesi en içinde duyuyorsun..ama duurrr, aceleye gerek yok..daha var ona..sakin sakin..sindire dindire..sindirile dindirile..nihayetinde alevin kızılından dumanın grisine doğru tadına varmalıyım..bekle diyorum bekle ki daha bir arzu dolu olsun..
dolanıyorum durmadan..akışkanlaştım yine..civa misali..gel git aklımla..bir oyunun üstündeyim..silahım zar..ben de kırmızı bir piyon..silahımı kaldırıyorum ve ilk darbe..ilerliyorum 5..ne diyor orda..çok hızlı gittin biraz yavaşla..yavaşlıyorsun sen de mecburen..slow motion film karelerinde başrol oyuncusu olmuşsun birden..bir western filminde..yanda da devasa kanyonlar..birkaç tane de kaktüs iliştirilmiş köşelere en irisinden..dikenler ha battı ha batacak..tepende akbabalar..başının üstünde parlak bir hale gibi..sonra birden bir merdiven çıkıyor karşına..ne ayaklarını görebiliyorsun ne de ulaştığı yeri..önce anlam veremiyorsun bakıyorsun öylece..sonra tırmanmaya başlıyorsun..tırmalamaya..ama nereye kadar belli değil..hiç olmamış zaten..durup bakıyorsun şöyle bir etrafa..manzarayı seyrediyorsun büyülenerek..alabildiğine sarı..rüzgarın izi var kumlarda..salına salına..kendinden geçiyorsun ve bırakıyorsun boşluğa kendini..bıraktığını zannediyorsun..o hala yanında sırıtıyor sana kan ter içinde..gözlerini gözlerine dikmiş..sen seyrederken onu, seyrediyormuş o seni.
hadi diyor..çak şu çakmağı....
30 Temmuz 2006
sev(iş)mek hep biraz ............
sonsuzluğun içindeyken sessizliği düşünürmüş hep, sebepsizliği birde..ama niye, neden, hiç bilmeden dönermiş etrafında ışığın yorgun bir pervane gibi..hep döne döne..hep yana yana..on sekizinde, uzakta..son bir çırpınmayla günebakan gibi güneşe dönmek istermiş yüzünü..ateşböceği olmak istermiş, kıçını aydınlatmaktan aciz..bir siyah-beyaz fotoğrafta kalmış çocuksu gülmeleri..
Cuma'nın gelmesini beklermiş her cuma günü içindeki zehiri boşaltabilmek için belkide..bacakarasından dökülürken kelimeler parmak uçlarında pıhtılaşmış akıntısı..dudaklarında hafif bir tebessüm gibi kalmış damla damla terinin tuzu..bembeyaz bakir kar örtüsü masmavi bir okyanus olmuş ayaklarının altında hiç farkettirmeden..kokusu, tadı başkalaşmış kozasından yeni çıkmış bir kelebek gibi..
24 Temmuz 2006
gebeşlik zamanı...
saklı göle gidelim dedik hazır buralara kadar gelmişken..şööle deli bi kahvaltı yapalım..hamaklarda sallanalım..yayılalım..gebeşliğin de gebeşliğini yapalım..bro, dere üstü hamak keyfinde bir numaraydı walla..egerotti medyadan kaçtı hep (neyse kolunun bi kısmı çıkmış yine)..çok güzeldi bu hafta çok..benim bu aralar özellikle yalnız kalmamam gerek bunu iyice anladım..egerottiyle maceralara atıliim ben biraz daha..biraz da serin sulara dalalım bakalım nolcek..
boyoz yumurta veeeee çilekli süt...
bi baktım arabanın üstünde boyoz yumurta ve çilekli süt(!) nassı ya dedim.. bi de tweety falan yani.. toplaşın bakiim.. ben de bi kumru aliim önce acısızından.. boyozcu ibomuzsun sen bizim yaa.. süpersin.. herkes çok güzelmiş yaa.. çilekli süt yaaa.. delirdim ben neşeden.. cidden o gece neşeden delirdim ben.. hatırlıyorum o kısımları.. laf atmalar falan.. neden ya o sokağa gelince niye oluyo bunlar bana.. birini sıkıştırdım mı o sokakta kimse engel olamıo bana.. çok eğleniyorum ama.. neşeden delirdim ben o gece.. bi de çilekli süt yani...
13 Temmuz 2006
sandoz misali..
suda eriyen ilaçlar gibi.. bardağın dibine ulaşmamalı.. ulaşana kadar çözülmeli.. karışmalı.. yavaş yavaş.. dibe birşey kalmamalı.. ve çözülürken, her hava kabarcığı gibi, yoğun bir sıvı içinde yüzeye çıkarken aldığı şekle bürünmeli.. sessizce üzerinden atmalı yoğunluğu.. yorgunluğu.. bunalmışlığı.. belki de yanlızlığı..
2 Temmuz 2006
istekli gökyüzü
Bağlanamıyordu bir türlü..kopuk kopuktu..düşüyordu durmadan..unutmamasını istiyordu..deniyordu..dayanamıyordu..usulca uykuya daldı..rüyalarında düşledi..istedi..gün aydı..uyandı..sakin ve tembeldi..şarabıyla dinlendi..yoğun bir haftaydı..öptü..öpüldü..öpüştü..bekledi..görünmedi..sinir oldu..kapattı..tekrar denedi..bekledi..yok, olmadı..uzun olmasını diledi..yarına umut etti..geceleri bekledi..uyumadı..yazdı her şeyi..sakindi..rakı eşliğinde süperdi..uyumamıştı..çok güzeldi..rüyaya daldı..öpücüğünü aradı..bunu çok sevdi..dilediği yeri düşündü..çok tatlıydı galiba..bilmiyordu..içinden geldi..geldiği zaman da görmeliydi..umuyordu..ihtimal hiç yoktu..niye böyle yapıyordu..ya alışırsa’yı düşünüyordu..ilgisiz olmalıydı..hayata devam etmeliydi..uçmalı mıydı..uç böyle miydi..e, bu neydi..bırak akıp gitseydi..gökyüzü maviydi..deniz daha da maviydi..bütün günün böyle geçseydi..çok sıcaktı çookkk..bir şeyler çaldı gitarda..duymuştu..pencere açıktı..bilmiyordu nasıldı..böyle olamazdı..gelsen..dinlesem..kokunu duysam..gülümsemeni..uyumanı seyretsem..doğaçlamaydı..akşamın daha güzeldi..asla sensiz dinlenemeyecekti..daha da süperdi..sensiz değildi..sebepsiz değildi..sessiz değildi..gereksizdi..!!!!!!!!bulaşıkları yıkadı..bir gün de yeterdi..dolu dolu muhabbetti..çok görmek istedi..çok zordu..kalimeroya özendi..çok zordu çok..hep bir bilinmezlik..olmazsa olmazıydı..hep ve sadece masallardı..özür diledi..çıkmıyordu..güzel bir özürdü..lütfendi..takılmamalıydı..olursaydı..öpücüklere boğuldu..hala duruyor muydu..tazeleri yollandı..hissedemedi..unutulmuş muydu..uzaktan etkilenmedi..şaraplar içildi..ilgilenip çevirdi..kendini kandırdı..fena koptu..bebek gibi olmuştu..gece ilerledi..ne olacaktı bilinmezdi..bana ne benimdi senindi onundu..kana karıştı..daha çabuk yayıldı..sol taraf felç oldu..kıvrımlar daraldı..krizler arttı..denge bozuldu..nasıl da zehirlendi..yaşlanıyordu..fark ediyordu..sıkıcı ve yavanlaşıyordu..hafifletiyordu..karşılıksızdı..bunalmıştı yalnızlığından..işi olamazdı artık..uzun zaman önce almıştı alacağını..kalmamıştı geriye bir şey..mantık balçıktı..hala gibi miydi..az kalmıştı..
30 Haziran 2006
yol problemi mi ya da problem mi...
A ve B şehirlerinden V km/sa hızla birbirlerine doğru ilerlemekte olan iki araç..ne zaman nerede karşılaşacakları şu an için belli değil..karşılaşabilecekleri de..aslında birbirlerine doğru hareket ettikleri de meçhul..aradaki X km ise koca bir boşluk..t'yi soracak olursan akrebin mi yelkovanı yoksa yelkovanın mı akrebi kovaladığını düşünmekte..
25 Haziran 2006
oralar buralar
oralar hep buralar olacak..
bazende buralar oralar..
buralarda cebelleşirken hep oralarda olmayı istiycem,düşliycem..
oralar buralar olduğu zamanda buralar olan oraları..
hep oralar buralar arasında gidicem gelicem..
gelicem gidicem..
bazen de kaybolucam,kimbilir..
hep oralar uzak olucak ama bi o kadar da yakın..
belkide..
19 Haziran 2006
anladım...
koca bir boşluk varmış içimde..dolunca anladım büyüklüğünü..dolu dolu anladım boşalınca..doluyla boşu anladım..doluyla boşun farkını anladım..ne demek olduğunu...........
birde vapurlardan iniş zamanını niye sevdiğimi.........
birde vapurlardan iniş zamanını niye sevdiğimi.........
9 Haziran 2006
sonuç...
8 Haziran 2006
yok gibi..
şaraplar alınır..evin yolu tutulur..balkon hazırlanır..şişeler kadehler vs..hava serin omuzda şal..sıcacık..fonda hafif hafif şarkılar..sonra şimşekler yağmur..boşaltır döker içini..gökyüzü döküldükçe dökülür herkes..karşılıklı..sonra alakasız üst kat balkona laf atmalar..3-4 cümleden sonra kadehlerle yukarıda kapının önünde bulmalar..ev dolu boş yer yok..kurulunur bi köşeye katılınır muhabbete..çok alakasız..büyük çoğunluk birbirini o gece tanımış..yeni..kimi alakalı kimi alakasız anlamsız komik kopuk muhabbetler zinciri..40 yıllık muhabbetler..sonra yatak..sıcacık..içine gömülesi..güzel bi uyku..başlar mı..başlar..ama başlar başlamaz biter mi..biter..dayanılmaz olur artık..dalar düşüncelerle birlikte uykuya sarılarak..sonra..son anda görülen rüya..neler anlatır..ama hatırlanmaz..
7 Haziran 2006
6 Haziran 2006
like a feather...
...tek yol vardı. ve bu yol ne kadar genişleyebilirdi? bilmiyordu. hatta bilmek istemiyordu. peki kıvrımlara nasıl ulaşacaktı? birden durdu. koltuğun içine gömüldükçe gömüldü. küçüldükçe küçüldü. yine birden durdu ve o kadar küçülmüştü ki hafif bir esintiyle koltuktan salınarak havalandı; bir beyaz tüy gibi.. havada salınarak uçuyordu. başka yerlerden, başka başka zamanlardan gelen hafif esintiler yere düşmesine engel oluyordu.
o, o kadar küçüktü, zaman o kadar büyüktü ki yere vardığı noktaya gelene kadar günler geçti sandı.
tüy gibiydi ya, uçabiliyordu ya bundan başka bir mutluluk yoktu onun için o an. yere varabileceğini, durabileceğini hiç düşünmüyordu. sadece uçuyordu. ötesi yoktu. tıpkı mutlu, beyaz bir tüy gibi...
o, o kadar küçüktü, zaman o kadar büyüktü ki yere vardığı noktaya gelene kadar günler geçti sandı.
tüy gibiydi ya, uçabiliyordu ya bundan başka bir mutluluk yoktu onun için o an. yere varabileceğini, durabileceğini hiç düşünmüyordu. sadece uçuyordu. ötesi yoktu. tıpkı mutlu, beyaz bir tüy gibi...
30 Mayıs 2006
alternatif şikayetler kutusu...
çok sancım var..doğum yakın galiba..
astım krizim..nefes alamıyorum..ilacım çok uzak..yetişemiyorum..
çok kahve içtim galiba..çarpıntım geçmek bilmiyo..felaket..
tansiyonum da düşüyo bazen..gözlerim kararıyo arada..sersemliyorum..
menopoza girdim galiba..elimde yelpaze..sıcak basıyo..soğuk soğuk ter döküyorum..
midem çok kötü..canım hiç bişey istemiyo..yiyemiyorum da zaten..
26 Mayıs 2006
nefret ediyorum...
bi insanın kendinden nefret etmesini nasıl sağlarsınız..ya da bunu niye yaparsınız..ne yapmıştır ki size o, onu bu kadar incitecek..ya da diğerinin hayatı boyu taşıyacağı bu yarayı niye açar ki insanoğlu denen yaratık müsveddesi..bu kadar mı iğrençleşilir..bu kadar mı düşülebilir..ve niye, neden, nasıl haklı gösterilebilir beyaz 21x27.9 luk bir alanda..
bir kabus mudur bu yoksa bir yap-boz gibi parçaları bulundukça büyüyen, derinleşen gebertici bir çocuk oyunu mu arka bahçelerde oynanan..
bir kabus mudur bu yoksa bir yap-boz gibi parçaları bulundukça büyüyen, derinleşen gebertici bir çocuk oyunu mu arka bahçelerde oynanan..
22 Mayıs 2006
17 Mayıs 2006
..?
Olasılık, şartı sağlayan durum sayısının toplam durum sayısına bölümü ise cennetin dibi nerede..? peki ya fareli köyün kavalcısı niye Orpheliğe soyunmuştur..? niye Diyad bir çizgidir, dişildir, doğurgandır, pasiftir de ; Monad noktadır, erildir ve aktiftir..? madem insan herşeyin ölçüsüyse duyu organlarımızın yanıltıcı olmasının sebebi ne..? hareket varsa boşluk yokmuş; peki bendeki bu koca boşluk ne..? boşluk varsa hareket yokmuş ; peki bendeki bu hareketlilik ne..?
16 Mayıs 2006
bir de Yeni Rakı yanında..
eski fotoğraflar nasıl güzel kokarlar..
bugün hep bu fotoda olmak istedim..şimdiki halimle boş sandelyeye oturup onlarla birlikte gülmek,eğlenmek ve o Yeni Rakı'yı yudumlamak istedim..Özcan amcam'da bordo akordeonuyla yine bize eşlik etsin istedim..biz ona eşlik edelim istedim..yine güzel fotoğraflar çeksin istedim..
o zaman bi kadeh içelim..güzelleşelim..
15 Mayıs 2006
çınarlar..
süperler..
ne hikayeler var onlarda..
kulağını daya buraya sana neler fısıldarlar kimbilir..
burası çocukluğumun bir kısmının geçtiği bahçemizin içler acısı son hali..süper imar planları sayesinde otoyol olacak..artık bayramlarda bütün sülalenin toplanıp da, çardağının altında süper eğlenceli vakit geçireceği bir bahçemiz kalmadı..çocuklarım ya da yeğenlerim benim gibi havuzunda yüzme öğrenemicekler..çamurda anlamsız heykelcikler yapamıcaklar..dalından meyveleri kendileri toplayıp ağaç üstünde keyif yapamıcaklar..soora ağaçtan inemeyip yardımda gelmeyince saatlerce ağaç tepesinde vakit geçirmek zorunda kalamıcaklar..böceklerden örümceklerden tırsmalarına rağmen kuzenlerinin peşine takılıp evin çatı aralarında iki büklüm dolanamıcaklar..üst kata çıkıp evin tabanındaki tahtanın boşluklarından,aşağıdaki mutfakta bişiler pişirmeye çalışan annelerini korkutmak için topladıkları böcekleri atamıcaklar..geceleri o evde kalabilmek için anne ve babalarına saatlerce yalvarmak zorunda kalmıcaklar..gece kalındığında da büyük kuzenlerinden civardaki yerlerle ilgili anlatılan ürpertici hikayeleri dinleyemicekler.. vesaire micekler vesaire mıcaklar..micekler..mıcaklar..
9 Mayıs 2006
8 Mayıs 2006
bir insanın acıma duygusu ne kadar gelişmiş olabilir hiç düşünen var mıdır acaba? ya da bu duygunun gelişmişliği midir yoksa bir obsesiflik durumu mudur? çevrendeki insanlara, tanıdıklarına, sevdiklerine hatta alakasız insanlara acımanın hat safhada olduğu bir takıntı şekli var mıdır? ama asla ve asla kendine acımayacaksın...sadece ve sadece etrafındaki insanlara ve limit yok, sınırsız bir acıma..kendine ise tam tersi..hiç acıma yok..gramın trilyonda biri kadar bile..bir de bu acıma aşağılama, hor görme tadında da değil..sadece saflık ve iyilikten gibi bir şey...
başkalarına acıyarak onları rahat ettirmek için çabalayan, bu sebepten hayatını ve sağlığını mahvedecek seviyeye gelmiş biri ve otoritesini kurabilmek için onun bu zaafından yararlanarak kendine acıyan bir insanın kendini acındırma tripleri..iki insan..ortak noktaları sadece acımak olan iki insan..biri acıyan, diğeri acınan..acınası çığlıklar içinde bir şeyler yapmaya çalışan ve kendine acıyarak acındırmaya çalışan.. cidden acınası iki hayat..birbiriyle alakasız, birbirinden bağımsız ama bir o kadarda birbiriyle alakalı ve birbirine bağımlı..
başkalarına acıyarak onları rahat ettirmek için çabalayan, bu sebepten hayatını ve sağlığını mahvedecek seviyeye gelmiş biri ve otoritesini kurabilmek için onun bu zaafından yararlanarak kendine acıyan bir insanın kendini acındırma tripleri..iki insan..ortak noktaları sadece acımak olan iki insan..biri acıyan, diğeri acınan..acınası çığlıklar içinde bir şeyler yapmaya çalışan ve kendine acıyarak acındırmaya çalışan.. cidden acınası iki hayat..birbiriyle alakasız, birbirinden bağımsız ama bir o kadarda birbiriyle alakalı ve birbirine bağımlı..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)