5 Temmuz 2007

yarasın yarasın bırakın kanam yarasın..



biraz önce küçük kızın dizleri parçalandı..
kalbinin her atışını duyduğu dizlerinden, sızısı yavaş yavaş bileklerine doğru akan ince kırmızı bir yol olmuştu..
hiçbir şey yapamıyordu yukarıdan öylece dizlerine bakmaktan başka..
yanağından süzülüp yerçekimine kendini bırakmaya hazırlanan, sanki düşse yüreğinin ateşini söndürebilecekmiş gibi hızlanan o bir damla gözyaşını elinin tersiyle hafif bir iç çekmenin eşliğinde sildi..
dizlerinin üstündeki o iki kocaman yaraya bakarken ne zaman iyileşecekler diye düşündü..
öyle kötüydü ki yaranın bulunduğu yer, tam iyileşti derken tekrar yenilenecekti..
oluşan kabukların arasındaki çatlaklardan yine ince ince kan sızacaktı, hem de daha can yakıcı biçimde..
bazen kabukları kendi koparmaya çalışacak ama yine ufacık bir yerden kocaman bir acıyla kan toplanacaktı derinden..
bazen de yarayı korumak için sargılayan eller yakacaktı canını, içini; sargıyı çıkarırken, yarayı temizlemek isterken..
yara böyle her harekette, her müdahalede yenilenecek miydi?
kabuklar yavaş yavaş dökülmeye başlarken yenileri mi oluşacaktı?
dizlerinde ona bu anı hatırlatacak izler kalacak mıydı?
ya da bu izleri göstererek hatırlatacak mıydı biri?