21 Aralık 2009

ateşböcekleri karanlığın içinde ışıldıyor..






burada geceler zaten uzun..

her gece aralığın yirmi biri..

o zaman en doğudan en batıya..

açalım bir çamlıbağ..

8 Aralık 2009

bugün başka birşey diyesim yok kısacası..


Mezbaha işlerinde işin hilesi, ineklerin kesimin yapıldığı kata çıkan darboğaz şeklindeki ağıla tırmanmalarını sağlamaktır. Çiftliklerden kamyonetlerle getirilen ineklerin kafası karışıktır, korkarlar. Saatlerce, bazen günlerce aç ve uykusuz bir halde kamyonetle yol giden inekler, mezbahanın dışındaki yemliklerde otlayan diğer ineklerin yanına bırakılır.

Ağılı tırmanmaları için yanlarına Yahuda İneği gönderilir. Bu ineğe gerçekten bu isim verilir. Bu, mezbahada yaşayan bir inektir. Eceli gelen ineklerin arasına karışıp onları kesimhaneye çıkan ağıla yönlendirir. Yahuda İneği yol göstermezse, korkudan aklı çıkmış inekler asla ağıla girmezler.

Balta, bıçak veya çelik keskinin kafaya indiği noktaya bir adım kala, yani son anda, Yahuda İneği kenara çekilir. Kendini kurtarıp sıradaki inekleri ölüme gönderir. Bunu ömrü boyunca yapmaya devam eder.*


*"Ninni" Chuck Palahniuk

23 Kasım 2009

şöyle acı kırmızıbiberli sıcak çikolataya ne dersin..


bütün gün çıkmayan bir sesle, bir maskenin ardından anlamdaş kelimeleri sayıklıyorum durmadan..yoruldum..ciğerlerimdekini boşaltmak istiyorum ama olmuyor..hava soğudu..dağlar bembeyaz..yerler sapsarı..bu kocaman boşluğu insanlar boşvermişlikleriyle doldurmaya çalışırken, ben ayaklarıma yapışan bu iğrenç çamurdan nasıl kurtulacağımı düşünüyorum sıcak sobanın yanında..elimde koca bir fincan kahve..yanımda başka bir fincan..o boş..neyse diyorum şunu içeyim de gideyim tahta parçalarını almaya..akşama kadar soba geçer, tutuşturmalıkları yığmak lazım..dedim ya havalar soğudu..kış biraz sert geçiyor burda..hiçbir yere benzemez..ama yine üşeniyorum, yine üşeniyorum..

evimin hanımını yolcu ettim dün..ev sanki bomboş..sanki değil, boş..izlemediğim halde sanki o izliyormuş gibi açık bırakıyorum televizyonu..ama tabi onun izlediği programları açmıyorum, o kadarda değil..bak, televizyonun açık olma durumu işe yaradı, altın 91 lira olmuş..daha da bir zenginleşmişim :P

üşene üşene yaktım sobayı..korkudan, yansın geçsin diye bir açıyorum ki sobanın altını, ev cehennem gibi oluyor..dışarısı buzzz gibi ben içerde kısa kollularla..kestaneleri de attık mı üstüne, ohhh, miss..ama dedim ya serde üşengeçlik var..tek başına hiçbir şey zevk vermiyor..

cumartesi yediğim tatlının içinden çıkan antep fıstığı kabuğunun dişimde yarattığı hasar bu sabah ortaya çıktı..dişimi kırmış..ben şimdi burada napıcam bu kırık dişle..hangi muhterem diş hekimi derdime çare olabilecek..kalakaldım öyle..bayramda medeniyette olucam ama nerden bulucam nöbetçi diş hekimi..

burda hayat biraz zor, biraz da yavaş..1940 bilemedin 50li yılları yaşıyoruz..uçak bir ulaşım aracı değil de sanki zaman makinesiymiş gibi geliyor bana..daraldım yine..ben en iyisi gidip biraz tatlı birşeyler yiyeyim dicem ama diş sakat..yiyemiyorsak okuyalım o zaman..öğrenelim bakalım "Çikolatanın Gerçek Tarihi"ni..

1 Kasım 2009

bironbirikibindokuzbironbir biiir biiir biiir..

ve bir yıl daha geçer gider..
ne bir eksik ne bir fazla..
saatler sonra odada bir başına..
midende hafif bir yanma..
ağzında buruk bir tatla..
karşında koca puntolarla bir "bir", bir "bir" daha..
yaşanmışlıkların boş şişesi bir yanında..
yastığın yumuşak, gömülesi yüzü diğer bir yanda..
kapıda dört gülen yüz, elinde bir pasta..
mumların can yakan sıcaklığında bir nota..
üstünde sana inat canlı nar çiçeği bir hırka..
sayfanın sol alt köşesinde bir "bitti"..
ama bu sefer "üç nokta"
...

24 Haziran 2009

şimdi dur ve dinle..



yaptıklarımızın hiçbirinden pişman değilmişcesine konuştu kızıl saçlı olan..
ama gözlerindeki mavilik, okyanusun dibinden kum çıkartmaya çalışan biri gibi suyu yüzüne çıkma telaşını, heycanını saklamaya yetmiyordu..
sesi değil de gözleri titriyordu sanki..
karşısında ne olduğunu, kafasından ne geçtiğini anlamaya çalışan bir avuç insana doğru üfledi sigarasını, onları efsunlamak istercesine..
az kalmıştı..
biraz daha sıksa dişini, biraz daha toparlayıp kafasını, kelimeleri biraz daha özenli seçse gerçekten inandıracaktı herkesi..
belki de çoktan inanmışlardır diye geçirdi içinden, boşuna nefes tükediyordu belki de..
ama emin olmak istiyordu, hiçbir şeyi sanşa bırakamazdı..
bırakmamalıydı..
aslında herşey birdenbire beliriyordu kafasında..
özendiği falan da yoktu..
duyduğu bir kelime, bir melodi onu nerelerden nerelere getiriyordu muhabbet esnasında..
sonra birden dökülüveriyordu ağzından cümleler..
istemeden yapıyordu..
kendi kendine eğleniyordu bir anlamda..
iyi mi, kötü mü demeden, sorgulamadan, bir uçurumun kenarından bırakıyordu kendini boşluğa..
rüzgarı hissetmek istiyordu..
yüzüne vuran yağmur damlalarını..

20 Haziran 2009

nehirler ve ovalarla dolu engebeli topraklarıyla zamanda yolculuk gibi..

eski günlere dönmek istedim bugün biraz..karadeniz semalarına daldım..sahilde bir evde yaşamımızı sürdürürdük bir ara..çekirdek kadro dört kafa..her gün mutlaka çekilirdi denizin fotoğrafı, soso sağolsun..bir de yatarken..herşey denize karşı yaşanırdı..her söz denize karışırdı..arada bir aynı şarkı yüzlerce defa döner dururdu..sanki hiç yaşanmamış gibi, ne garip geldi birden..buralarda gürültü, kıyamet; oralar hep sakin, yumuşacık..köprüler kuruyorum şimdi buralardan oralara..özlediğimden değil aslında..sadece biraz yalnızlık olsa gerek..bir de şarabın tadı..

e, o zaman..bir kadeh daha lütfen..

5 Haziran 2009

yaratıcı çözümler bulabilmek için ruhsal öğretileri devreye sokuyorum..

bugün tadım yok..birazdan gürültü ve kargaşanın içine dalıcam balıklama..prova üstüne prova..birileri bu işkenceyi durdursun lütfen..inecek var..

ne demiştim bugün tadım yoktu..annemin mis kokulu sarmalarını mikrodalgadan mideye yuvarlayıncaya kadar..1800 km uzaklıktan gelen zeytinyağı ve yapraklarla yapılan sarma bu kadar mı değiştirir bir insanın modunu..sayın danubsky'e inat zeytinyağlı..neymiş sarma etli olurmuş..hadi canım..ama yine de sana ayrı bir tencerede sarıcam artık etlilerinden..napalım..hayatlarımızı birleştirdirdik ama sarmaları birleştiremicez,üzgünüm..

ayrıca şu "hayatları birleştirme" ne tuhaf bir sözcük öbeğidir..

30 Mayıs 2009

richmond'un h....... tarlaları tıptaki kullanım alanları için bekliyor..

hep aynı, ne farketti..bir elde bir kadeh şarap..diğer elde otuz iki..sadece sayılar azalmakta..şimdilik..belki de biraz sonra ya da daha sonra abaküsteki sayılar daha da çoğalacak..ama şarabın tadı, rengi değişmeyecek..hep buruk..hep uzak diyarlar kokulu..

asıl kederlendirecek şeyleri unutmak için eflatun rengi tabanlı fincanın ağzı nasıl kırıldıya takılacak kafa..ya da ishak paşa sarayı niye böyle çirkinleştirilmek zorunda..ya da, ya da, ya da..

anahtarlığımda tek kapı açmayan anahtara gözüm takıldı bir an..ortasında bir haç..bir dairenin dört yana açılan kolları, yoksa daha mı fazla..klavyemdeki yanlış yerleştirilmiş oklar, ve esse..light..biliyorum, istemiyorsun ciğerlerimi bunlarla doldurmamı ama şu an tek yapabildiğim bu..sen, ben, kırmızı ve beyaz belki biraz da maviden siyaha doğru giden..gevezeyim işte..yine çakmaktaşının sesi doldurdu odayı..

kaktüsüm ve camdan bir kedi saran etrafı..saat sıfır bir elli beş..her sayı ayrı yazılmalı..bitişik eğri yazı olmalı dolduran yeşil koca tahtayı..günlerden cumartesi olmuş, sanırım dünkü karabasan almış aklını iki küçük kulaklıyı..

23 Mayıs 2009

trivento, terre palladiane ve nokta nokta..

yine bir trivento akşamı..gecesi mi demeliyim yoksa çünkü daha henüz bitmiş değil..dolaptakilere bakacak olursak ve metemorfoz'un tavsiyesine uyacak olursam biteceğe de benzemiyor..anlaşıldı bu akşam şarabın dibine vuracağım..dediğim gibi trivento'yla başladım..arjantin'den çıktım yola..oradan ispanya yapacağım "spain on the road again" hesabı..daha sonra italya'da durma niyetindeyim..hayırlısı..

aynı ülkede sınırları içinde olup da dilini bilmediğin insanlarla aynı havayı solumak bir garip geldi benim bünyeye..seni biraz anlıyorum sanırım pass..çoğu zaman başka bir ülkedeyim sanki..

uzun zamandır rahatsızlık ve kullandığım ilaçlar yüzünden dalamamıştım..bu gece biraz da yalnız olmamdan kaynaklı sanırsam baya bir güzel giriş yaptım geceye..çok mutluyum..ama tabi bunu bir de telefonun diğer ucundaki danubsky'ye ve metemorfoz'a sormak lazım, biraz onları daralttım sanırsam..ama çok seviyorum ikisini de özellikle danubsky beyi..ondan uzakta olmak biraz daraltıyor beni..

19 Mart 2009

ve insan..

bazen seçmelerden saçmalar..
tıpkı abdurrahman keçisi gibi..

5 Mart 2009

eksilen = çıkan + fark..

rüzgarı hissetmeyeli uzun zaman oldu..yoksa delice esen bir rüzgarın içindeyim de farkedemiyor muyum..

notalardan aklım hep do'da..kapa bütün delikleri, boşluk kalmasın, sakince verdiğin hava sızıntı yapmasın..
renklerdense sarı..güneşin parlaklığı değil de yaprakların hışırtsı..yer çekiminin ağırlığı..

ayaklarıma yapışan yağmur sonrası toprağı temizliyorum tırnak aralarımdan sadece.. kimse farketmiyor delirdiğimi..herkesin dilinde aynı şarkı..benimse dilimde kırk yıllık bir acı kahve tadı..

söylediğim ninniler uyutmuyor beni..ama seninkiler hep bir başka..yine sallasana beni ayağında..

düşünüyorum da geceleri bir tuhaf oluyor burada..gündüzlerse anlamsız, bazen sabahsız..bazen kibirli bir suratla aydınlanıyor hava..bazen beyazın nasıl griye dönüştüğünü görüyorum nefes aralarımda..yeşilin üstünü turuncuyla kapatmaya çalışıyorum her defasında..havanın yanına da suyu koyuyorum garip bir yanılsamayla..sonra sahipsiz bir kedi dolanıyor ayaklarıma..toprağa gömülü ayaklarıma..ellerimdeki ateş ya yok olursa..sonuç diyorum usulca kulağına..
ya sonuç..?

14 Ocak 2009

öyleyken böyle..vol.1

çıkarıyorum üşüyooo, giyiyorum terliyoo..


hafif bir sinir harbi içerisine giriyorum bazı bazı..ne gereksiz, ne gereksiz diye diye dolanıyorum koridorlarda..her seferinde, basamaklardan beşer beşer çıkmak üzereyken buluyorum kendimi..sonra rengarenk bir sek sek çiziyorum yere tebeşirlerimle..yanaklarımın kırmısızı düşüyor bembeyaz karların üstüne..burnum ha aktı ha akıcak..soğuktan mı yoksa dizlerimin acısından mı, bilinmez..her gün biraz daha ağırlaşıyor omzumdaki çanta..saçlarım hep böyle kıvır kıvır olsa, kıvır kıvır kalsa..şöyle iki yandan bağlanmış, kömür gibi kapkara..

ve yine bir telefon daha, bir telefon daha, bir telefon daha..hani mesafeler kısalacaktı zamanla..şimdi gittikçe daha da uzuyor sanki ara.. tam tamına yüz kırk altı rüya kaldı aydınlığa..