bu paslaşma mevzusu garip gelmiştir bana biraz nedense; ama madem severek takip ettiğim danubsky ve bencilkirpi bana bir pas yollamışlar, gördüğümüz adab-ı muaşeret kuralları doğrultusunda paslarına karşılık vermek gerek diye düşündüm ve yazıya böyle bir girişle başlamak istedim çünkü ne yazacağımı bilmediğim içindir ki en azından biraz daha oyalayabilirim sanırım kendimi kelimeleri toparlamak açısından yani..
ne yazacağımı düşünürken danubsky'nin blogu bembeyaz bir A4 dosya kağıdı gibi göründü gözüme ve sonrasında, evet, cidden öyle dedim..ama bu öyle bildiğiniz A4 dosya kağıtlarından değil tabiki de..ışıl ışıl, bembeyaz ama görmek istedikten sonra içinde dolu dolu bir panayır var gibi ve bir o kadar da sade..zaten göze çarpmasının sebebi de bu sanırım..içindeki panayıra, cümbüşe rağmen bembeyaz bir sadelik..
maviliğinden midir nedir bilmem, kelimelerin içinde durmadan yüzen ve sonunda kendini baygın halde bir adanın kumsalında bulan biri hissine kapıldığım bir blog bencilkirpininki..birara gerçekten de adasını buldu ve oraya yerleşti galiba diye düşünürken yine nefes nefese karşılaştık onunla..
ama benim ayak biraz problemli..geçen sene kopardığım bağlar yüzünden doktor fazla zorlama dedi..o yüzden de benim top taca çıktı..e, artık ordan kim tekrar oyuna sokmak isterse..
31 Mart 2007
22 Mart 2007
bütün söyleyeceğim bu..
gelsene
hissettirmeden
kuzey rüzgarlarıyla
parmak uçlarında gel
tenimi beyaz değil
terin sarmalasın
başımı kırmızı değil
tadın döndürsün
bırak da
kokun kokumla
nefesin nefesimle
sevişsin
sonrası yok
unut...
hissettirmeden
kuzey rüzgarlarıyla
parmak uçlarında gel
tenimi beyaz değil
terin sarmalasın
başımı kırmızı değil
tadın döndürsün
bırak da
kokun kokumla
nefesin nefesimle
sevişsin
sonrası yok
unut...
17 Mart 2007
bir garip anatomi..
yazılan on küçük öykü..
merak içindeki dokuz canlı..
siyahın içindeki sekiz nota..
yedi yılın sancıları..
elinde altı belirgin iz..
kalan son beş sigara..
odada yorgun dört vücut..
saat sabah üç..
iki el ateş..
camda koca bir karanlık..
kulakları sağır eden sessizlik..
merak içindeki dokuz canlı..
siyahın içindeki sekiz nota..
yedi yılın sancıları..
elinde altı belirgin iz..
kalan son beş sigara..
odada yorgun dört vücut..
saat sabah üç..
iki el ateş..
camda koca bir karanlık..
kulakları sağır eden sessizlik..
16 Mart 2007
siliyorum..yazıyorum..siliyorum..
yazıyorum..siliyorum..yazıyorum..
siliyorum..yazıyorum..siliyorum..
yazıyorum..siliyorum..yazıyorum..
siliyorum..yazıyorum..siliyorum..
yazıyorum..siliyorum..yazıyorum..
aralara lanetler yağdırıyorum..
siliyorum..yazıyorum..siliyorum..
yazıyorum..siliyorum..yazıyorum..
siliyorum..yazıyorum..siliyorum..
yazıyorum..siliyorum..yazıyorum..
aralara lanetler yağdırıyorum..
9 Mart 2007
rüya bu ya..
büyüklüğünü kestiremediğimiz taştan bir şato..ama boş gibi..girişte solda bir masa ve sandalyeleri, sağda bir piyano..trabzanların başında ne olduğunu kestiremediğim yaratık heykelleri..odalarda uçuşan cibinlikleri olan yumuşacık bembeyaz oymalı yataklar..büyük boy aynaları..şatonun griliğine, yatakların beyazlığına inat pencereler rengarenk..bu yüzden duvarlarda ve yerlerde dans eden rengarenk yansımalar..
kule merdiveninin kıvrımlarında kayboluyoruz bazen..en çok sevdiğimiz, merdivenlerden koşarak inerken kollarımızı açıp parmak uçlarımızla duvarları hissetmek çünkü..defalarca yapıyoruz bunu..
çok kalabalık..herkes burda ve beraber yaşıyoruz..sesini duyup dokunabildiklerimin yüzleri gayet net ama duyup dokunamadıklarım belli belirsiz yüz hatlarına sahipler..
mutluyuz ama bir şeyler eksik gibi..bir şeyler yapmamız lazım..
sen ve ben sırt çantalarımızı aldığımız gibi vuruyoruz kendimizi yollara..
şatonun önünde duruyoruz..önümüzde çok uzakta yemyeşil dağlar ve ayaklarımızın dibinden dağlara kadar olan düzlüğü kıvrılarak ikiye bölen patika..düzlük de dağlar gibi yemyeşil..yeşilin tek tonu..kadife gibi..gözlerini kapatıp dokunsan zevkten delirebilirsin..ve hava o kadar güzel, o kadar sıcak, o kadar neşeli ki..
durmadan durulmadan sürekli geziyoruz..her gittiğimiz yerde yeni bir şeyler öğreniyoruz, şaşırıyoruz, gülüyoruz, eğleniyoruz..ama her gece mutlaka bir şişe şarapla geride bıraktıklarımızı keyifle anıyoruz..
yürümekten sıkılınca bisiklete biniyoruz..rüzgarı hissetmek için bir de..içimize kadar, her yerimizi kaplayana kadar..
ilginç yerler görüp ilginç insanlarla tanıştıkça sen büyüyorsun..yavaş yavaş..büyüdükçe keyfin yerine geliyor, iyileşiyorsun..o kadar çok yer gezip görüyoruz ki en sonunda sen kahverengi gözlü bir dev oluyorsun, ben de minnacık bir kadın..
kule merdiveninin kıvrımlarında kayboluyoruz bazen..en çok sevdiğimiz, merdivenlerden koşarak inerken kollarımızı açıp parmak uçlarımızla duvarları hissetmek çünkü..defalarca yapıyoruz bunu..
çok kalabalık..herkes burda ve beraber yaşıyoruz..sesini duyup dokunabildiklerimin yüzleri gayet net ama duyup dokunamadıklarım belli belirsiz yüz hatlarına sahipler..
mutluyuz ama bir şeyler eksik gibi..bir şeyler yapmamız lazım..
sen ve ben sırt çantalarımızı aldığımız gibi vuruyoruz kendimizi yollara..
şatonun önünde duruyoruz..önümüzde çok uzakta yemyeşil dağlar ve ayaklarımızın dibinden dağlara kadar olan düzlüğü kıvrılarak ikiye bölen patika..düzlük de dağlar gibi yemyeşil..yeşilin tek tonu..kadife gibi..gözlerini kapatıp dokunsan zevkten delirebilirsin..ve hava o kadar güzel, o kadar sıcak, o kadar neşeli ki..
durmadan durulmadan sürekli geziyoruz..her gittiğimiz yerde yeni bir şeyler öğreniyoruz, şaşırıyoruz, gülüyoruz, eğleniyoruz..ama her gece mutlaka bir şişe şarapla geride bıraktıklarımızı keyifle anıyoruz..
yürümekten sıkılınca bisiklete biniyoruz..rüzgarı hissetmek için bir de..içimize kadar, her yerimizi kaplayana kadar..
ilginç yerler görüp ilginç insanlarla tanıştıkça sen büyüyorsun..yavaş yavaş..büyüdükçe keyfin yerine geliyor, iyileşiyorsun..o kadar çok yer gezip görüyoruz ki en sonunda sen kahverengi gözlü bir dev oluyorsun, ben de minnacık bir kadın..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)