akışkan hayatların arasından yürürken o koca binaya doğru, titreşimlerin kulağımdaki etkisiyle denizden gelen daha da bir ürpertiyor içimi..dudaklarım çatlamış, canım yanıyor..gördüğüm bütün tabelaları okuyorum bir yandan, bir yandan da cümleler kuruyorum anlamsızca bütün dil ve görgü kurallarına inat..beynim saniyede sekiz yüz kelimeyi alıyor almasına ama hiçbirini kabul etmiyor bünye..küstah bir tavırla kusuyorum durmadan..gülüyorum birde üstüne, ağzımın kenarlarında kalmış sert sessizleri elimin tersiyle silerek..birden gözlerinin altındaki morluklar aklıma geliyor kravatının portakal rengiyle uyumlu..dokunuyorum gözlerine parmaklarımın uçlarıyla..burnu üşümüş, dudakları titrek, çiziyorum birşeyler kendimce..yavaş yavaş belirginleştiriyorum hatlarını yüzünün..yumuşaklığı, kokusu tenime bulaşıyor sinsice..ayrıntılarında, parmaklarımla boğuldukça dudaklarımın çatlakları daha bir acıtıyor canımı bembeyaz dişlerinin keskinliğiyle..tırnaklarımla kazıyarak yaralarını ıslak dudaklarımın kanayan çatlaklarından tatlı bir tebessümle bırakıyorum kendimi rüzgara..verilen sözlerin havaya kattığı o dayanılmaz kokuyu alıp götürmesin diye rüzgar, ciğerlerimize dolduruyoruz kahkahalarla..içimin ürpertisi onun titremelerinin celladı gibi çöküyor üstüne ve çığlık çığlığa akıtıyor kanını oluklardan mabede..