16 Ocak 2008

rakım 25'ten 870'e..

ben artık daha fazla dayanamayıp "ah ah" demek istiyorum..aslında bu "ah ah"ı bir post üzerinden yazıyorum..hatta birçok post üzerinden desek daha doğru olur..ama sonra düşünüyorum acaba haksızlık mı ediyorum diye..bilemiyorum..

aslında bu aralar kafam pek karışık değil..daha doğrusu kafamı karıştıracak şeylere pek yoğunlaşamadığım için kafam karışamıyor..bir an önce hazırlayıp yetiştirmem gereken aslında ne işe yaradığı da asla anlaşılamayan hatta bir işe yaramayan sadece boşuna kağıt tüketiminden ağaçların katledilmesine sebep olan dosyalar yığınına yoğunlaşmış durumdayım..ya da kafam öyle bir karışık ki doğru düzgün anlayamıyor muyum acaba..yoksa sürekli senin şu hoşuna giden surat ifademle mi dolanıyorum ortalıkta..öyle mi öyle değil mi, yine de tam bilemiyorum..


şahsen bu postta ne düşünüp ne yazacağıma karar verememişken, kendi içimde çelişki içerisindeyken kafamın karışık olup olmadığına nasıl karar verebiliyorum onu da anlamış değilim..ama insanların değindiği, dokunduğu bazı şeyler açısından gayet net görebildiğimi söyleyebilirim..bu biraz terzinin kendi söküğünü dikememesiyle ilgili olsa gerek..yoksa yanlış mı düşünüyorum sayın bay ukela..yani anlatmak istediğim insanların bazı tavırları, düşünceleri beni deli ediyor..aslında deli etmiyor, kafamı, çenemin daha çok yukarı çıkmasını sağlayacak şekilde hafifçe sola çevirerek "töööbe töööbe" dedirtiyor..çoğu zamanda, başta dediğim gibi "ah ah" dedirtiyor..ama bu "ah ah" öylesine söylenmiş bir "ah ah" değil, lütfen karıştırmayalım..gayet içi dolu ve "nolcak senin bu halin" der gibi bir "ah ah"..dediğim gibi aslında kafam karışık değil..hem de hiç değil..

bu istemeden, zorla yapılan mekan değişikliği bana galiba iyi geldi..gözleri delip geçen beyaz, her yanını ısıran soğuk beni biraz kendime getirdi sanırım..yoksa fazla yükseğe çıktığım için oksijen yetmezliğinden iyice saçmalamaya mı başladım..?

aslında "ah"ları tükettim de elimde bir "vah" mı kaldı..?

3 Ocak 2008

-9'da 36,5...

güneşi serin sulara dalarken izlemeye alışığım ben..o kocaman turuncunun derin maviliklere gömülerek yavaş yavaş eridiğine tanık oldum hep..şimdiyse başları dumanlı heybetli dağların arkasından güle oynaya doğuşunu izliyorum sessizce, beyaza bata çıka..orada, buralardan çok uzaktayken yağmurla bir olup gökkuşağı yapardım kurdelelerden, tutar çekerdim buluttan perdesini..burada ise, oralardan çok uzaktayım ya kar tanelerini yüzüme yapıştırıyorum beyazı kıskanır da daha çok parlar ona inat, gülen yüzünü daha çok gösterir bana diye..

burada geceler uzun, sabahlarsa erken oluyor..bol bol düşünüyorsun..konuşurken bile düşünüyorsun ama düşündükçe konuşamıyorsun..

hiçbir zaman geçmediğim yolların köşelerini dönüyorum durmadan..bir de biliyor musun burada yollar hamdi abi'nin bol kaşarlı felsefesi gibi kimi zaman..hani böyle peyniri yanlardan taşan, ısırdıkça uzayan..uzadıkça da sonu yokmuş gibi gelen..yol kenarları da alabildiğine geniş,hep aynı; ekmeğin üstünü kaplayan erimiş peynir gibi, öylece nefes almadan dalıp gidiyorsun düzlüklere belki bir renk, bir hareket görürüm ümidiyle..bazen de yanında usul usul akan aras, eşlik edemediği yerde bir kolunu uzatıyor omzuna sıcaklığını göstermek için sana..

yerleşemediğim evimin balkonundan bakıyorum kimi zaman..sağımda tekelti, başı hep dumanlı, boyuna posuna bakmadan ağrı'ya nispet yapar gibi..solumda biraz ileride sınırın o soğuk metalle çizilmiş çizgisi..

doğu anadolu muhabiriniz tuzlaca'dan bildirdi..belki sonra kimbilir nerelerden...